Ne Kadar Şeffafız ya da Şeffaflar?

Esma Tasdemir
4 min readNov 16, 2022

--

Bu aralar aşırı problem yaşadığım bazı süreçleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Eminim ki hayatınızda illaki bir döneminde hepiniz ve hatta hepimiz bunlara maruz kaldık. Şu an öğrenci olduğum için öğrenci arkadaşlar beni çok iyi anlayacaktır. Hayatımızın çoğu bir şeylere başvurmak ve bu başvurulardan geri dönüş beklemekle geçiyor. Hatta bu başvurulardaki sürece değinmiyorum bile… Burs, eğitim, atölye, staj, iş ve daha niceleri başvurmak için bizi bekliyor. Peki, şimdi biz bu kadar farklı alanlarda başvurularımızı yapıyoruz ama bu başvurular nasıl değerlendiriliyor? Hiç düşündünüz mü bu başvuru yaptığımız yerler ne kadar şeffaf ya da ne kadar gerçekler? Etrafımdaki arkadaşlarımdan en çok duyduğum şey, kesin bana haksızlık yapıldı ya da neye göre değerlendiriyorlar bu başvuruları hiç anlamıyorum oluyor. Ben de bugün bu konuda hem kendi düşüncelerime hem de kendi deneyimlerime yer vermek istiyorum.

https://twitter.com/dijitalhabitat/status/724879491772854272?lang=zh-Hant
Çöpçüler Kralı filminden bir sahne

Lisans derecemde eğitim alırken çeşitli burs kurumlarına başvuruda bulundum. Hatta istekler o kadar fazlaydı ki anlatamam! Zannedersiniz ki bizler burs almak değil de baya baya iş başvurusunda bulunuyor gibiyiz… Bu ne kadar sağlıklı bir süreç aşırı merak ediyorum. Burs kelime olarak Fransızcada (bourse) para kesesi ve bir çırak veya öğrenciye hibe edilen para anlamına gelmesi ile Latincede (bursa) ise aynı para kesesi anlamına gelmektedir. Şimdi bu dillerden neden kelime örneği verdiğimi açıklamak istiyorum. Bir öğrenciye adı üstünde çırağa verilen hibe sizin de anladığınız gibi deneyimsiz, kendini geliştirmeye çalışan kişiye verilecek olan destek olarak düşündüğümüzde bizden istenilen deneyimler, iş başvurusundaymış gibi hissettirilen süreçler insanı hayrete düşürüyor. Kelime, anlamı ile bile o kadar kullanılmıyor ki, hayret edersiniz… Gelelim şimdi diğer meseleye. Ne kadar şeffaflar bu bursları, stajları, eğitimlerin alımlarını değerlendirenler. Dün bir video izledim, orada bir vali (geçmiş İstanbul valisi) aynı benim gibi bir eleştiride bulunuyor. Odacılıkta bile adam kayırma, tanıdığını destekleme var diyor. Odacılığı küçümsemek için demiyor elbette, her iş değerli ve yüce. Ama değinilen nokta bu kadar derinlere kadar sızmış bir adam kayırma ve hatta mecaz dili ile söylemek gerekirse torpil (kayıran, arka çıkan kimse)’in söz konusu olmasıdır.

Bizimkiler dizisinden bir sahne

Ben kendi adıma bir değerlendirme yapmam gerekirse başvurduğum tüm her şeyin peşine düşüyorum. Neden bir projede seçilmedim ya da bir bursa kabul almadım. Çünkü eğer ben düşmezsem ya da bir başkaları düşmezse göz göre göre bu sistem kurulmaya devam edecek. Kurumlar ya da kuruluşlar e-posta ile bilgilendireceksiniz şeklinde ibare koyuyor, çok güzel tamam da senin seçme şartlarında herkesi seçecek kıvamda havuzu geniş tutuyorsan sen hangi kişiyi neden ve nasıl seçtin? Bir de şimdi bu aralar bu durumda patlak vermeye başladı. Kurumlarda araştırmacı, bursiyer kisvesi altında bazı çalışmalar yürütülüyor, sistemler başvurulara açılıyor … Ardından bir bakıyorsun ülkenin 500 bin genci resmen tek bir kurumun düzenlediği sisteme dahil olmaya çalışıyor. Kurum zaten bundan çok mutlu. Çünkü 500 bin öğrenci bizim kurumdaki “X” deneyimine dahil olmak için çabaladı demek onun hem reklamı hem kalitesi hem de tercih edilen bir yer olarak algılanmasın mı? E ne oldu ama? Kurum 500 bin başvuru içerisinden 25 kişi seçmesin mi… Oldu mu sana ÖSYM sınavlarını hissettiren ikinci bir yarış dalgası. E hani deneyimsiz, çırağı desteklemek için yapılan para kesesi oldu mu sana vizyon meselesi!

E şimdi ben eleştirmezsem, sen eleştirmezsen kim eleştirecek? Her yapılan doğru mu asla değil… Bir de bir olay daha var siz de biliyorsunuzdur. Ne hikmetse bu kurumlarda aynı öğrenci ve aynı isimler dönüyor. Yani bizim ülkemizde sadece 25 öğrencinin bursa ya da desteğe ihtiyacı var çünkü diğer öğrencilerde mükemmel para keseleri var… Bazı kurumlar biraz daha şeffaf, seçilen kişileri paylaşıyorlar çünkü gençlerin hepsinin eğitim aldığı yerler İstanbul merkezli (çoğunlukla) üniversiteler. Hepsi çok başarılı hepsinin desteğe ihtiyacı var. Peki ya diğerleri? İşte eleştirdiğim nokta burada başlıyor. İstanbul ve Ankara illeri dışında eğitim alan öğrenciler de varlar ve hatta gerçekten başarılı olmak için zor şartlar altında olmalarına rağmen çok fazla çabalayan öğrenciler var. Onlarda kendilerini geliştirmek için ulusal ve uluslararası olarak alıcılarını ful açmışlar, üretimde bulunuyorlar. Peki bu öğrencileri kim destekleyecek? İşte benim eleştirdiğim nokta burada başlıyor.

Türkiye Siyasi Haritası

İstanbul, Ankara Üniversite de İzmir ya da diğerleri değil mi?

Ben İzmir’de Yaşar üniversitesinde tam burslu yüksek lisans eğitimimi tamamlıyorum şu an. İzmir şu an en büyük nüfusa sahip üçüncü ilimiz. Bununla gurur duyuyoruz ya. Peki, diğer kurumların burs başvurularından tutun da desteklerine, atölyelerine, eğitimlerine, stajlarına neden hep İstanbul merkezli ve Ankara merkezli gençler destekleniyor? Benim eleştirdiğim nokta “algılar”. Öyle bir algı oluşmuş ki bu topraklarda İstanbul’da “X” üniversitesinde belli sıralama ile girmiş bir öğrenci ile İzmir’de ya da başka bir ilde okuyan bir öğrencinin kıyasında İstanbul’da eğitim alan öğrenci kesin başarılı gibi saçma bir bakış açının varlığı. Kıyaslama yanlış, algısal bakış açısı ayrı yanlış… Neresinden tutsan elimizde kalıyor. Hayır bunu sadece öğrenciler değil işin komik tarafı akademisyenler, iş verenler gibi tecrübeli kişilerin de yapması. Benim eleştirdiğim konu artık il ya da üniversite kıyası yapmadan bu çırak ya da öğrencilerin desteklenmesi için öğrencilerin niteliklerine bakılması. Özgeçmiş paylaşımlarında “çabalara, emeklere bakılması”. Herkesin ihtiyaç sınırı ya da zorluğa dayanma olasılığı aynı değil. Bu açıdan bu tür değerlendirmelerde kurum ve kuruluşların şeffaf olmaları ve gerçekten nitelikleri açısından cinsiyet ayrımı yapmadan, ya da okuduğu okul, bölge ayrımı yapmadan öğrencelerin desteklenmesidir. Benim talebim emeğe sahip çıkılarak değer verilmesidir. Çok üzülerek söylüyorum ki emeğimize bizler sahip çıkmazsak kimse çıkmayacak. O açıdan başvurduğunuz süreçleri takip edin ve neden olmadığını sorgulayın. Çünkü hak ve adalete ancak biz sahip çıkınca bir düzeyde sağlanıyor. Öbür türlü “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” yaparsak elimizde ne çayır ne de başka bir şey kalacak…

--

--

Esma Tasdemir

Interior Architect | Designer | MSc Architectural Acoustic & Sustainable Material | Graduate Researcher at TÜBİTAK MAM | Project Developer