İnsan Nasıl Olunur?

Esma Tasdemir
4 min readNov 22, 2022

--

Bugün daha çok hem anımı hem de son zamanlarda sorguladığım birkaç durumu irdelemek istiyorum. Hepimizin bildiği üzere Tolstoy’un “İnsan Neyle Yaşar” adlı kitabı oldukça değerli ve oldukça meşhurdur. Eğer okuyan yoksa mutlaka okumasını tavsiye ederim. Ben Tolstoy ile lise sonlarımda tanıştım ve üniversite hayatım boyunca İzmir Karşıyaka’daki Hoca Mithat Kütüphanesinde kitaplarının hepsini bitirme hedefi ile çıkmıştım yola. Hatta kütüphane görevlisi benim Tolstoy kitabı alacağımdan o kadar emin olurdu ki beni gördüğünde diğer kitaplarını tavsiye edip, direk yerini göstermeye çalışırdı.

İnsan Neyle Yaşar adlı kitap kapağı

Aslında konuya direk bu kitaptan başlamamın nedeni ise irdelediğim konuya doğrudan yardımcı olmasıdır. Öncelikle siz de fark ediyor musunuz diye bir sorgulama ile başlamak istiyorum sözlerime. Youtube üzerinde o kadar çok nasıl olunur videoları var ki hatta bu durum Instagram vb. sosyal medyalar üzerinde de çok yaygınlaştı. Ben özellikle böyle YouTube aramalarına baktığımda üniversitede öğrenci nasıl olunur, lisede nasıl öğrenci olunur, yurt dışında staj nasıl bulunur ve orada stajyer nasıl olunur vs. Bu liste epey bir uzayacak gibi duruyor. Bu arada ben bunun kötü bir şey ya da saçma bir şey olduğunu düşünmüyorum aman yanlış anlaşılmasın! Bu paylaşımların gerçekten ihityacı olan kişilere eğitim ve akademik açıdan faydalı da olabilir. Eleştirdiğim konu ise tamamen başka bir açıdan ele alacağım.

https://nerede.neohowma.com/Nereye-Bak%C4%B1yor-Bu-Adamlar-Izle.html
“Nereye Bakıyor Bu Adamlar” filminden bir tasarım

Eleştirdiğim konu ise sürekli başka insanların neler yaptığını ve nasıl olduğunu o kadar çok biliyoruz ve odaklanıyoruz ki bazen kendimizi bile unuttuğumuzdan eminim. Özellikle irdelemeye çalıştığım konuda bu aslında. Hep başka kimlikler, hep başka deneyimler, hep başka nasıl olunur hikayeleri… O kadar çok video, o kadar çok içerik var ki… Ben bile araştırırken gördükçe şaşırdım ve hatta aşırı sıkıldım belli bir süre sonra. Ben her şeyi ya da bir şeyleri öğrenmenin ilk basamaktan sosyal medyaya kadar düşmesine aşırı üzülüyorum. Bu demek değil ki geri kafalıyım ya da sizde kesin bu metni yazan kişi Y kuşağı mensubudur falan diye düşünme balonları oluşmasın… Ben de 24 yaşında birisi olarak dijitalin içerisinde oldukça aktifim, yani sizden birisiyim emin olun sizi çok iyi anlıyorum. Ama benim eleştirdiğim nokta bizlerin öğrenmek istediği konuların ilk adımlarında dijital, sosyal medya, internet o kadar yer aldı ki gerçekten yan yana dost ya da arkadaş meclisimizde buluştuğumuzda deneyimlerimizi anlatmak ya da paylaşmak külfet gibi gelir olurdu. Artık öyle bir duruma geldik ki arkadaşlarımızın o kadar çok her şeyini biliyoruz ki, sen nasılsın neler yaptın diye sorduğumuzda bir dakika ya sosyal medyada paylaşmıştın, evet şimdi hatırladım ve derin sessizlik oluşur ekipte! (aman dikkat) Geçmişte lisede biz okulda birbirimizden notalarımızı gizlemek için yarışan insanlarla büyüdük! Nasıl olduda her şeyi paylaşır hale geldik(!) Bu işin şakası elbette ama durumun vahimliğini paylaşmak istiyorum. Artık o kadar çok her şeye kolay ulaşıyoruz ki gerçekten değer kavramı, iletişim kavramı yok oluyor.

Ben eminim ki artık “İnsan Nasıl Olunur” sorusunu da anlatan ya da çekimlerini yapanlarla karşılaşacak gibiyiz. İrdelediğim nokta neden biz insan gibi konuşmuyoruz, paylaşmıyoruz, iletişim kurmuyoruz ya da zaten ben bunu bir şekilde öğrenirim deyip geçiştiriyoruz. Ben üniversite eğitimim boyunca bize sunum yapmaya gelen öğretim görevlileri ya da akademisyenler geldiğinde defterlerime adlarını soyadlarının notunu alırdım hatta unutmamak için onlarla ilgili ipuçları da eklerdim (hoş hala yapıyorum). Arkadaşlarım o kadar şaşırırdı ki… Neden yapıyorsun bunu zaten hocalara sorsak söylerler, ya da internet sitesinden buluruz, o da mı yetmedi başka akademisyen mi yok diye farklı çıkışları olurdu. Ben bu cümleden şunları çıkarıyorum biz o kadar çoğuz ki ve her şeye o kadar kolay erişiyoruz ki, önümüzdekilerin çok bir değeri kalmıyor. Yani özetle değersizleştiriliyoruz. Geleceğe yönelik yapılan araştırma içerikli dijital platformlarda yayınlanan dizi ve filmlerde insan figürleri hep mutsuz, hep yalnız, hep de teknolojiye bağımlılığımızı resmederler adeta. Ben bunları düşündüğümüzde şu an ki halimizi gördüğümüzde hiç şaşırmıyorum. Çünkü internetin olmadığını ya da telefon, bilgisayar gibi bir ağdan erişimimizin olmadığını yaşadığımız anda ne paylaşım ne düşünce ne iletişim kalmayacak gibi gözüküyor.

Michelangelo ve Leonardo da Vinci

İşte burada benim eleştirdiğim nokta artık nasıl insan olacağımızı da dijital platformlardan öğrenecek hale geleceğiz! Artık o kadar çok tek düze bir deneyim ve düşünme eylemlerine büründük ki araştırmalarımızdan tutun da kendimizi ifade etme biçimine kadar aynılaştırılıyoruz. Ben eski dönem sanatçılarına bakıyorum da aynı dönemde olup da çok farklı algıları, bakış açıları, deneyimleri ve ilhamları var. Hatta birbirleri ile olan diyalogları, eleştirileri var, bunların hepsi birbirini besleyen süreçler elbette. Farkında mısınız şu an örneklerimiz, ilhamlarımız, deneyimlerimizin hepsi aynılaşıyor neredeyse. Üsluplarımızdan tutun da kendimizi aktarma biçimlerimiz bile tekdüzeleşiyor. Merhaba ile başlıyoruz ve birbirimizin düşüncelerinde boğuluyoruz gibi geliyor bana.

Karakteristik özelliklerimize ve farklılıklarımıza ne oldu?

Ben bir insan olarak karakteristik ve farklı olmak istiyorum. Herkesin yaptığını yapmak zorunda ya da düşündüğünü düşünmek zorunda değilim. Ben nasıl insan olunur sorusunu dijitalin ve teknolojinin bana öğretmesini istemiyorum. Bu benimle özümde zaten var.

Kültürler, örf ve adetler, diller, davranışlar, ahlak anlayışı, değerler, sosyal normlar ve zihniyetler… Bunlara neden sahip çıkmıyoruz!

Neden insan olduğumuzun özünü unutuyoruz. Neden aynılaşmak için çaba harcıyoruz. Şu an dedesinin dizine oturup da geçmiş hikayeler, masallar, efsaneler dinleyen kaç çocuk kaldı çok merak ediyorum. Hepimiz Youtube üzerinden çizgi film ve animasyonlara o kadar bayılıyoruz ki. Yaşlı bir kişiden edineceğimiz bir deneyimi ya da nasihati dinlemek ızdırap gibi geliyor. Neden bunu yapıyoruz ya da hissediyoruz? Gerçek ve samimiyete ihtiyacımızın olduğu şu zamanlarda iletişime, değerlere, birliğe ve güvene ihtiyacımız var. Yoksa insanlık olarak çok katlı apartmanlarımızda pencerelerimizden yalnızlıklarımız ile sokakları izler hale geleceğiz.

“İnsan” isimli belgesel

Tolstoy’un da dediği gibi “Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın.”

İnsan nasıl mı olunur?

Cevabı çok açık. Başka insanların acılarını duyabiliyor, hissedebiliyor, hatta onun için üzülebiliyor, onun için çabalıyorsan sen bir insansın ve bu hepimizin özünde var. Sadece birlik olmayı unutmamalı ve insanlığa değer vermeliyiz.

--

--

Esma Tasdemir

Interior Architect | Designer | MSc Architectural Acoustic & Sustainable Material | Graduate Researcher at TÜBİTAK MAM | Project Developer